Cannes 2023: Kore-eda Hirokazu’nun kafasındaki ‘Canavar’
Ahmet Boyacıoğlu
“Shoplifters” (Shoplifters), “Kimse Bilmiyor” (Kimse Bilmiyor) ve “Bebek Hizmeti” (Broker) gibi filmlerinden hatırlayacağınız Kore-eda Hirokazu, festivalin yarışma bölümünde yer alacak. yeni filmi “Monster” ile yedinci kez.
Eşini kaybettiği için oğluna karşı daha muhafazakar olan bekar bir anne, oğlunun okulda tacize uğradığını öğrenince soluğu okul müdüründen alır. Oğlan, öğretmeninin ‘Senin beynin domuz beynine dönüştü’ dediğini söyler. Kulağını o kadar sert çekti ki kanadı. Çocuk aslında bir cin gibi zeki. ‘Yalan olduğunu biliyorum çünkü televizyonda gösteriliyor’ sözü bunu anlamak için yeterlidir. Sinemanın on bir yaşındaki kahramanı yaşam, ölüm ve tatmin konusunda büyük sıkıntılar yaşamaktadır. Burada Japonların özür dileme kültürünün ne kadar gelişmiş olduğuna tanık oluyoruz. Başta okul müdürü olmak üzere tüm öğretmenler yere eğilerek anneden defalarca özür diledi, ‘çünkü öğretmenin parmağı çocuğun burnuna değdi’. Ülkemizde asla şahit olmayacağımız bir davranıştır. Artık doktora dövmeyi milli spor zanneden bir ülkeyiz. Okul garip. Hem öğretmenler hem de öğrenciler kapıda ayakkabılarını çıkarıp içeri giriyorlar. Müdür yerleri temizliyor. Muhtemelen Türkiye ile tek benzerlik öğretmen fiyatlarının düşük olmasıdır. Buna çok şaşırdım çünkü Japonya’nın eğitime çok değer verdiği her zaman bilinir.
Sonra sinemanın kurgusu değişiyor… Geriye dönüşlerde, ilk yarıda farklı kamera açılarıyla izlediğimiz olayların hiç de sandığımız gibi olmadığını anlıyoruz. Çocukların yetişkinlerin anlamakta zorlandıkları dünyalarına girmeye çalışırken, başta merhum olmak üzere anne babaların çocuklarının sorunlarıyla nasıl baş etmeye çalıştıklarını izliyoruz. Çocuklara şiddet uygulamakla suçlanan öğretmenin saf olduğu ortaya çıkar, ancak bunu yanlış anlaşılmalar takip eder. Sinemadaki her karakterin diğerlerinden sakladığı bir sırrı, geçmişle hesaplaşması ve unutulması zor bir hikayesi vardır. En çarpıcı olanı ise okul müdürüyle ilgili.
Filmi izlerken insanın aklına Akira Kurosawa’nın yönettiği 1950 yapımı sinema klasiği “Rashomon” gelir. Rashomon, ‘gerçekten şüphe etmek’ anlamına gelir.
Seyirciyi ters köşeye sıkıştırıp şaşırtmak doğal olarak her senaristin hayalidir. Ancak seyirciler ‘şu köşe, bu köşe’ derken yolunu şaşırıp salonu terk etmemelidir. Burada herkes sinema deyince “Yönetmenin en iyi filmi değil ama…” cümlesiyle başlıyor.
Sonuçta ortada canavar olmadığını anlıyoruz. Bu nedenle sinemanın adı boşlukta kalmaktadır. Görüntüler muhteşem, oyunculuklar, özellikle çocuklar kusursuz. Kısa bir süre önce hayatını kaybeden Ryuichi Sakamoto’nun harika müziğini de unutmamak gerekiyor.
Filmin sonunda on bir yaşındaki gerçek bir çocuğun, şaşırmış ve ne yapacağını bilemeyen en yakın arkadaşına duygusal bir yakınlık hissettiğine tanık oluyoruz. Geçen yıl Festivalin yarışma bölümünde yer alan Belçika sineması “Close”a benzer bir durum. Ancak bu garip yakınlaşma sonraki sahnelerde devam etmez ve senaryoda sadece bir yamadır.
Almanya’da yapılan bir araştırma, yanıt verenlerin yüzde 99,7’sinin insanların cinsel tercihleriyle hiç ilgilenmediğini ortaya koydu. Bu bahse en çok kafayı takanlar siyasetçiler ve sinema bölümünde çalışanlardır. Sosyolog ve psikiyatristler tarafından mutlaka araştırılması gereken bir durumdur. Birisi yüksek sesle, “İnsanların özel hayatında yanlış olan ne?” dedi. Söyleme cesaretini kendinde bulmalı.